Üstüne Etme
Temel, Almanya dan gelen arkadaşı Dursunu lokantaya götürür. garsona baa bir kuru fasulye, pilav, üstüne de et, der Dursun Baa da aynısından ama üstüne etme
İnatçılık Şampiyonası
Karadeniz sahilinde bir kahvede inatçilik sampiyonasi düzenlenmis. Üç müsabik ortaya çikmis, baslarindan çikan birer olayi anlatip, kahve sakinlerinden sampiyonu seçmesini istemisler.
Birinci müsabik:
"Bir aksam isten eve döndüm, kapiyi çaldim, hanim kim o dedi, kim olacak bu saatte, kapiyi baska kim çalar ki! Kizdim. Kapiyi ben çaldim, hanim israrla kim o dedi. Bu sabaha kadar böyle devam etti. Sabah oldu ise gittim."
Ikinci müsabik:
"Agriyan disimi çektirmek için disçiye gittim. Disçi hangi disin agriyor diye bana sordu. Madem koskocaman disçi, agriyan disimi o bulsun diye inat ettim. Disçi bütün dislerimi çekti. Sira agriyan disime gelince, yine agriyor demedim ve agzimdaki bu tek dis inadimdan kaldi."
Üçüncü müsabik:
"Evlendigim ilk gece hanim bana dokunma dedi. Ben de inadim tuttu. Aradan 17 yil geçti, hala dokunmadim."
Bu arada jüri baskani
"Ama senin üç tane kocaman çocugun var, nasil olur?"
diye sorunca:
"Inadimdan onlarin bile nasil oldugunu sormadim."
Yassı Tavuklar
Karadeniz'i gezen bir adam yolda aniden önüne çıkan tavuğu ezmiş. Hayvanı ezdiği için üzüntü duymuş ve gidip sahibine en azından parasını vermek istemiş. Almış tavuğu ve hemen oradaki köye gitmiş. Elindeki tavukla kahveden içeri girmiş ve :
- Afedersiniz; ben hemen köy dışında bu tavuğu ezdim. Sahibini arıyorum, en azından parasını vereyim diye. Acaba bu tavuğun sahibi kim ? Bunun üzerine hep beraber tavuğa bakan Lazlar :
- Hemşerim sen yanlış geldin. Bizim köyde böyle yassı tavuk bulunmaz.
Yamyamlar
bir gün temel ile dursun adada geziniyorlarmış. birden bire karşılarına yamyamlar çıkmış.dursunla temel ne yapacağını şaşımışlar bakmışlar ki karşında ağaç var hemen ağaça çıkmış dursun aşağıda temel kalmış. yamyamlar gelip temeli dövmüşler genebirgün temelle dursun gezinirkenyamyamlar çukmış ağaç görmüşler hızla konuş dusun ağaça çıkmış temel aşağıda kalmış gene temeli dövmüşler. ertesi gün gezenirken temelle dursun. temel düşünmüş taşınmış demişi bu sefer hızla konuş ağaça ben çıkacam demiş bu seferde temel ağaçta dursun aşağıda kalmış.yamyamlar demşlerki hep aşağıdakini dövüyoz birazda yukarıdakini dövelim demişler
Yağmurluk
Temel alman fransız otele gitmişler bunlar son kattaymış otelde yangın çıkmış. Aşağıya inecek yer yokmuş alman dolabını açmış şemsiyesini açmış camdan atlamış aynı şeyi fransızda aynısını yapmış bunlar kurtulmuş altta temeli bekliyorlarmış gökten hızla üzerlerine bir şey geliyormuş yere hızla düşen temeli görünce alman ve franız temelin yanına gitmişler temele sormuşlar ne oldu demişler Temelde şemsiye bulamadım onun yerine yağmurluk buldum demiş.
Vites
Temel birgün son model bir mercedes araba ile Trabzon'a gelmiş ve arkadaşları ile muhabbete başlamış;
Konu arabalardan açılınca, Temel başlamış arabasını övmeye, Almanlar ne kadar zeki insanlar yahu, yaptıkları araba dört dörtlük. Şöyle iyi araba, böyle rahat araba, çok hızlı araba vs. neyse böyle konuşulurken iş iddiaya binmiş ve Temel 'Ben arabamla Trabzon'dan Samsuna 4 saatte giderim' demiş.
Arkadaşları gidemezsin demişler. Temel hemen heyecanlanarak arabasına binmiş ve 'gideyimde görün uşaklar'demiş.
Arkadaşları 'iyide biz senin oraya ne zaman vardığını nereden bileceğiz demişler.'
Temel'de 'Samsun'a varınca telefon ederim.' demiş.
Ordan hemen biri atılmış ve 'iyide Samsun'dan aradığını nereden bileceğiz. Sen git şu kişiyi bul ordan, o bizi arasın.' demiş.
Temel adresi alarak yola çıkmış ve 3,5 saatte Samsun'a varmış, sözü edilen kişiyi bulmuş ve Trabzon'a telefon etmişler.
Arkadaşları Temel'e 'oooo Temel iddiayı kazandın tamam hadi gel' demişler ve başlamışlar Temel'i beklemeye.
Aradan 5 saat geçmiş Temel yok. gece olmuş Temel yok.
Arkadaşları 'nerde kaldı bu yahu' diyerek evlerine gitmişler. Sabah erkenden herkes birbirine 'Temel geldimi? ' diye sormuş ama kimseden cevap yok.
O gün de Temel efendi Trabzon'a teşrif etmemiş.
Ertesi gün sabah yine yok, öğleden sonra çıkmış gelmiş!.
Arkadaşları Temel'e hemen 'yahu Temel Samsun'a 3,5 saatte gittin 3 günde ancak döndün, ne oldu uşağım' demişler
Temel de ' Sormayın be arkadaşlar bu Alman'lar ne gerizekalı bir millet' demiş.
Arkadaşları ' Ne oldu Temel' demişler
Temel ' Şu güzelim arabayı yapmışlar, 5 tane ileri vites koymuşlar ama 1 tane geri vitesi koymuşlar' demiş.
Vergi
Bizim Temel uluslararası ekonomi toplantısına katılır... Devletin topladığı vergi dağılımını tartışırlar... Konuşmacılardan biri Amerikalı, biri Avrupalı, biri de Temel.. Ortaya bir fikir atılır... Halktan toplanan vergiler nasıl dağılım yapılacak. Amerikan vatandaşı söz alır:
-Bizim Amerika’da önce yere bir çizgi çizeriz ve sonra topladığımız vergileri havaya atarız... Çizginin soluna düşen paraları halka hizmet olarak geri veririz, sağ tarafta kalan devlete kalır, yatırım yaparız...
Derken Avrupalı söz alır ve:
- Bizim Avrupa’da başka ama ona benzer bir uygulama yaparız... Önce yere bir daire çizeriz... Halktan toplanan vergileri havaya atarız. Dairenin dışında kalan halka hizmet olarak geri döner, dairenin içine düşenleri devlet harcamalarına kullanırız...
Sıra bizim Temel’e gelir ve başlar anlatmaya:
-Ula uşaklar ne güzel anlattunuz. Keşke bizda sizun çirkefluklerunuzi değil da habu çalışkanluğunuzi alsak... İnanun bizum öyle bir uygulamamız yok... Bizde daha kısa oluyi... Bi kere öyle yere çizgi çizmezuk... Bizde hükümet halktan toplar vergileri... Atar havaya. Yere düşenleri kendilerine harcama yaparlar... Havaya kalanlar halka hizmet olarak geri döner...
Verdiniz Mi?
temel araba sürerken kırmızı ışıkta geçmiş.tabii bunu gören polis Temeli durdurmuş. ehliyet ve ruhsat beyfendi. verdunuzda mi isteysunuz.
Vasiyet
Aşırı derece de duyma özürlü olan Temel dede yi dükkana çağıran tezgahtar,dışardan hiç farkedilmeyen bir duyma cihazını kulağına yerleştirdi.Bir hafta sonra Temel dede,yeniden dükkandaydı.
Tezgahtar, ''nasıl?''dedi,''Kulak cihazı iyi çalışıyor mu?''
-Harika! dedi Temel dedi...
-Umarım ailenizde mutlu olmuştur,dedi satıcı...
-Onların haberi bile yok,dediTemel dede,Bu aleti taktığımdan bu yana vasiyetimi iki kez değiştirdim
tuvalet
bir gün temel istanbula gider.bir an tuvaleti gelir ve tuvalete gider.adam tuvalet paralıdır der.temelin parası olmadığı için düşünür ve bir bebek bulur bebeğin altından bezini çıkarıp kendisi tuveletini yapar.ertesi gün gazete manşetlerinde flaş flaş flaş 5 kilo bebek 10 kilo sıçtı diye yazar.
Lakab
Temele ağası lakap olarak eşek lakabını takmış.Herkes eşek geldi eşek gitti diye konuşurlarmış.Dursun bunu duymuş ve git ağaya lakabını değiştirsin demiş.Temel gitmiş gelmiş.Dursun sormuş Temel sıpa lakabını taktı demiş. Dursun vay başıma gelenler sen büyür yine eşek olursun demiş.
En Pahalı Papağan
Adamın biri, papağan almak ister. Gittiği dükkândaki papağanları sırayla inceler.1.kafeste rengarenk, pırıl pırıl tüyleri olan papağanı beğenir. Etiketinde 5.000 dolar yazılıdır.
- Dükkan sahibine sorar. “Bu kuş niye bu kadar pahalı?”
- Dükkan sahibi “Bu papağan tam 7 dil biliyor, onun için”. Adam başka bir kafeste bembeyaz şahane bir kuş daha görür. Hem de 10.000 dolarlık. Yine sorar. Meğer bu kuş anayasayı ezbere okurmuş da ondan. Adam bir bakar en köşede ki kafeste, tüyleri dökülmüş ve kararmış yaşlıca bir kuş var. Ama o da ne tam 50.000 dolar. Peki der bu perişan haldeki kuşun nesi var.
- Dükkan sahibi “ Vallahi birader, bu kuşun nesi var biz de bilmiyoruz. Ama öteki papağanlar sabahları buna günaydın üstat diyorlar.”
Bir iyi,bir kötü
Bir gün Tanrı Âdem’e gelir ve "Sana bir iyi bir de kötü haberim var" der.
- Âdem "O zaman önce iyi haberleri ver" der.
- Tanrı açıklamaya başlar, "Sana iki yeni organ vereceğim. Birinin adı Beyin. Yeni şeyler yaratmanı, problemleri çözmeni, Havva ile zeki ve zevkli sohbetler etmeni sağlayacak" der. Vereceğim ikinci organın adı ise henüz belli değil. Bu sana inanılmaz zevk verecek, üremeni sağlayarak dünyanın nüfusunu arttırmaya yarayacak, Havva'yı çok memnun edebileceksin, sana daha da âşık olacak" der.
- Âdem çok heyecanlanır, "Bunlar harika hediyeler. Böyle güzel iki haberden sonra hangi haber kötü gelebilir ki?" diye sorar.
-Tanrı Adem'e üzüntü içinde bakar ve "Bu iki organı asla aynı anda kullanamayacaksın!" der.
Akşehir'e Gelen Papazlar
Bir gün üç papaz gelmiş Akşehir'e. Sohbet sırasında Nasrettin Hoca'ya sorular sormuş papazlar.
Bir ara papazlardan biri:
- Hoca Efendi,dünyanın tam orta yeri neresidir?
Nasrettin Hoca eşeğinin ön ayağının bastığı yeri göstererek:
- İşte tam burasıdır, papaz efendi, diye yanıtlamış adamı.
Papaz gülmüş:
- Nereden bildin hoca Efendi orası olduğunu?diye sormuş.
Nasrettin Hoca'da gülmüş:
- İnanmazsan ölç diye yanıtlamış papazı.
Eşeği Çaldırmak
Nasrettin hoca,eşeğini çaldırınca çırpınıp bağırmaya,çevresini aranmaya başlamış.Kendisini bu halde gören kadı sormuş ona:
-Eşeği kime, nasıl çaldırdın?
Nasrettin hoca,şöyle bir ters ters bakmış kadıya. Sonra da yanıtlamış onu :
-Bu soruların cevabını bilseydim zaten aramazdım...
İnşallah
Nasrettin Hoca bir gün hanımına: “Hanım yarın yağmur yağarsa evde kalacağım, eğer yağmazsa ormana odun kesmeye gideceğim” demiş. Hanımı “İnşallah de bey belli olmaz” demiş. Hoca da kızarak “İnşallahı maşallahı mı var hanım yağarsa evde kalırım yağmazsa oduna giderim demiş.”
Hanımın içine sinmemiş ama susmuş.
Ertesi gün hava güzelmiş ve Nasrettin Hoca ormana gitmiş. O gün de oraya başka ülkeden gezmeye gelen bunun yanında haydutlukta yapan adamlar gelmiş. Nasrettin Hoca'yı almışlar bize rehber ol diye diyar diyar gezdirmişler. Eşeğini falan da almışlar. Birkaç hafta sonra Hoca yorgun argın, üst baş perişan evine gelmiş ve kapıyı çalmış. Hanımı “Kim o? diye sormuş. Hoca da:
-İnşallah Nasrettin Hoca hanım... inşallah Nasrettin Hoca...
Eski Eserlerin Bedeli
Bir Amerikalı, Fransa da çok eski bir şatoyu ziyaret ediyordu.Bir demir kapı önünde hayran hayran duran milyoner seyyah:
"Bu kapıyı mutlaka Amerika'ya götürmeliyim,dedi. Nedir bunun bedeli?"
Bu sonradan görmüşün karşısında öfkelenen Fransız müze memuru şöyle cevap verdi:
"İki bin sene."
Halı
Vakti zamanında İstanbul'da bir şeyh varmış. Şeyh hazretleri günlerden bir gün müritlerinden birini yanına çağırmış:
-Bak oğlum burada iki halı var. Bu halıları al Bağdat'ta bizim Şeyh Kasım'a ver.
İstanbul nire Bağdat nire?
Tren yok,otobüs yok,kamyon yok,fakir müridin altında at yok,eşek yok,cebinde de para yok.
Düşmüş yayan yapalak yollara.
Git ha git.
Bağdat yolu bu biter mi?
Üstte yok başta yok,aç bi ilaç Adana'ya kadar gelmiş. Orada pes etmiş.
Sıcaktan bir kenara kıvrılıp başlamış düşünmeye.Yolu yarılamış ama bundan sonra ne olacak? Birden yüreğine bir şeytan girmiş.
-Ulan şu halıların birini satsan ne olur? Bağdat'taki şeyh ne bilecek kendisine iki tane halı gönderildiğini? Bizim şeyhi ne zaman görecek? Halının birini satar,birini de kendisine veririm olur biter. O zamana kadar kim öle kim kala?
Olur mu olur.
Kaptığı gibi halıları koşmuş Adana çarşısına, üç aşağı beş yukarı pazarlık,satmış halının birini koymuş paraları cebine,bir güzel karnını doyurmuş,geceyi handa geçirmiş ertesi günde bir at alıp yola çıkmış.
Bağdat'a varmış,Şeyh Kasım'ı sormuş,tekkeyi göstermişler,kapıyı çalıp huzura varmış,el etek öpüp halıyı uzatmış:
-Ya şeyh hazretleri bu halıyı size İstanbul'dan şeyhim Abdulmuttalip hazretleri gönderdi.
Şeyh Kasım halıyı almış yere sermiş,pek beğenmiş."Zahmet oldu demiş, Şeyhe bir teşekkür edeyim"
Dönmüş yanındaki dolabın kapısının açmış seslenmiş:
-Ya şeyh Abdulmuttalip,ya şeyh Abdulmuttalip.
Mürit şaşkın şaşkın bakarken dolaptan ses gelmiş:
-Buyur şeyh Kasım hazretleri.
Aaaa İstanbul'daki şeyhin sesi.
Şeyhim lütfedip bir halı göndermişsiniz, çok teşekkür ederim.Allah senden razı olsun !
Dolaptan ses gelmiş ben o kerataya iki tane halı vermiştim, sor bakalım öbürünü ne yapmış?
Bunu duyar duymaz zavallı mürit ok gibi yerinden fırlamış,dolaba koşup bağırmış:
-Ulan madem birbirinize bu kadar yakınsınız,konuşuyorsunuz da,beni ne diye buralara kadar yolladın?
Biriniz uzatıp biriniz alsaydınız ya"
İtalya Gezisi
Akbulut İtalya'ya davet edilmiş.İkili temaslar v.s den sonra da bu tarih, kültür, doğa zengini ülkeyi görmek istemiş.Türkiye'ye döndüğünde havaalanında sormuşlar:
-"İtalya'yı nasıl buldunuz efendim?"
Akbulut canı sıkkın bir halde iç geçirerek cevap vermiş:
-"Hiçbir şeye benzemiyor kardeşim.Roma dedikleri harabelik mezbelelik bir yer.Venedik'i ise gezemedik,çünkü her yeri sular basmıştı.
Sadece
Genç Kızılderili isim değişikliği için mahkemeye başvurur.Duruşma sırası gelir.Hakim,"İsmin ne "diye sorunca,Kızılderili mahcup bir ifadeyle başlar söylemeye:
"Seher vakti vadileri çınlata çınlata uluyan siyah kuyruklu beyaz köpek."
Hakim bu kez, "Peki ne olmasını istiyorsun" diye sorar ve şu yanıtı alır :
"Sadece kuçu kuçu."
Fotoğraf
Mussolini savaş raporlarını renkten renge girerek okuyordu.Bir ara başını kaldırdığında gözü duvarda asılı duran portresine ilişti.Gözünü kırparak sordu:
-"Bu gidişle halin ne olacak?"
Duvarda asılı duran fotoğraf cevap verdi:
-"Ne olacak beni indirip,seni asacaklar
Öğünme
Tanınmış bir doktor bir toplulukta öğünüyordu:
-Hastalarım beni çok severler.
Orada bulunan bir nüktedan tasdik etti:
-Sevmekte söz mü,sizin için hayatlarını feda edenler bile olmuştur
Rekor Üzerine
Ünlü bir atlet,hasta olmuş yatıyordu.Doktor bir aralık koltuğunun altındaki termometreyi çıkartıp okudu ve karısına dönerek:" Merak edilecek bir şey yok" dedi.
Bu esnada hasta atlet gözlerini aralayıp sordu:
-"Ateşim kaç doktor bey?"
Atlet merakla tekrar sordu:
-"Dünya rekoru kaçtı
Sürpriz
Bir adam tanınmış yazarlardan birinin çalıştığı gazeteye gider,kendisine kitaplarından birini uzatır:
-"Üstad lütfen şunu imzalar mısınız? Karım eserlerinize bayılır.Bugün onun doğum günüdür.Ona hediye edeceğim."
Bu sözlerden duygulanan yazar hemen kitabı imzalar ve:
-"Karınıza sürpriz mi yapacaksınız" diye sorar.
Adam gülümser:
-"Evet efendim.Bu gerçek bir sürpriz olacaktır ona.Çünkü o bir kürk manto bekliyordu
Tanır mısın?
Haccacı Zalim,Abdullah Bin Ziyad'ı şehit ettikten sonra Medine'ye gelmiş.Bu vakıa için herkesin ne söylediğini anlamak üzere kılık değiştirmiş ve halk arasında dolaşmaya başlamış.Bir gün ihtiyar bir bedeviye rastlayıp sormuş?
-Ya şeyh Medine'de ne var ne yok?
-Sorma halimiz pek yaman.
-Ne oldu?
-Ne olacak Abdullah Bin Ziyad'ı şehit ettiler.
-Kim etti?
-Haccac denilen o zalim o Allah'ın belası etti.
-Sen Haccacı görsen tanır mısın?
-Hayır.
-İşte Haccac benim.
-Peki sen beni tanır mısın?
-Hayır.
-Ben de,Beni Amir kabilesinden bir divaneyim ki; ne söylediğimi ne yaptığımı bilmez,işte böyle saçmalar gezerim.
Üç Dost
Baki'ye göre üç çeşit dost vardır:
-"Dost vardır;gıda gibidir. Her zaman ararsın."
-"Dost vardır;ilaç gibidir.Gerektiğinde ararsın."
-"Dost vardır;hastalık gibidir.O seni arar."
Üç Hata
Solcu delikanlı fikrini değiştirerek papaz olmaya karar verdi ve oldu. İlk vaazını vermeden önce, heyecanını yatıştırmak için bir kaç kadeh konyak yuvarladı.Kürsüye çıktı ve konuşmasını bitirince baş rahibin fikrini sordu :
"Mükemmeldi " dedi baş rahip. "Yalnız üç ufak kusurun vardı."
Kusurlarını sordu genç papaz.
"Bir kez dinimizde "kardeşlerim"denir,"yoldaşlar"denmez.İkincisi, olay Filistin'de geçer,Vietnam 'da değil.Üçüncüsü İsa çarmıha gerilmiş,kurşuna dizilmemişti."
Ya Kazıklasalardı
Tesadüfen bir kiliseye giren bir Çinli,durmadan istavroz çıkaran Hıristiyanları gördükten sonra çok merak etti ve çıkarken bir papaza yaklaşarak bu işaretin manasını sordu. Papaz Hazreti İsa'nın çarmıha gerilerek öldüğünden bu olayı anmak için o işaretin yapıldığını söyleyince Çinli dayanamadı:
-Doğrusu çok talihli adamlarmışsınız,dedi.
-Anlamadım.
-Düşünsenize ya İsa'yı çarmıha gerecek yerde,kazığa oturtsalardı
Yalan Söyleyin
Meşhur Amerika mizahçısı Mark Twain bayanın birini sofraya doğru götürüyormuş.O gün fevkalade neşeli olan Mark Twain ,kadına:
-"Ne kadar güzelsiniz", demiş.
Bayan:
-" Maalesef aynı komplimanla size karşılık veremeyeceğim",deyince Mark Twain gülerek şunu demiş:
-"O halde sayın bayan sizde benim yaptığımı yapın.Yalan söyleyin
Yardımsever
Bir yardımseverler balosunda Bernard Shaw oldukça yaşlı görünen fakat genç görünmek isteyen bir kadını dansa davet etmişti.Shaw'ın bu davetinden memnun olan kadın ona bir kompliman arzusu ile:
-Benim gibi değersiz bir kadınla dans ediyorsunuz.Ne kadar sevimlisiniz,demiş.
Shaw gayet sakin bir tavırla cevap vermiş.
-Yardım severler balosundayız.
Yalan
Tımarhanede doktor, hastaları muayene ederken, kendisinin başbakan olduğunu iddia eden bir hastaya rastlar. Bunun üzerine yanındakine sorar :
-Bu arkadaşın, başbakan olduğunu söylüyor. Sen ne dersin ?
Hasta, tereddütsüz cevap verir :
-Yalan söylüyor; çünkü ben, öyle bir başbakan tayin etmedim
Cidirem
Erzurum'un kavşaklarına trafik ışıklarının takıldığı günler... Trafik polisleri halkı eğitir; kırmızıda durmalarını, yeşilde geçmelerini söyler.
Kalabalık bir kavşakta birikenler yeşilin yanmasını beklerken, yaşlı bir kadın kırmızıda karşıdan karşıya geçmeye başlayınca trafik polisi bağırır :
-Nereye hanım, nereye gidiyorsun ?
Kadın kızar ve polise döner :
-İşşş, sene ne ? Eltimcile cidirem
Papağanın cevabı
Satıcı, papağanın özelliklerini saymakla bitiremiyordu.
- Bu papağanın ayağındaki kırmızı ipi çekersen İngilizce, mavisini çekersen Almanca konuşur.
Müşterilerden biri sordu :
- Ya ikisini birden çekersek ?
Papağan, adamın sözünü keserek atıldı :
- Aptal, o zaman da düşerim...
Mafya Babası
Mafya babası haraçlarını toplaması için yeni bir tetikci buldu. Seçtiği adam sağır ve
dilsizdi. Çünkü baba, bu tetikci yakalanırsa polise fazla bir şey anlatması mümkün olamaz, diye düşünüyordu... Baba, bir gün ödemelerin geciktiğini fark etti ve tetikçiyi odasına aldırttı, bir de işaret dilini bilen tercüman buldular. tercüman işaretle sordu:
- Para nerde?
Sağır dilsiz işaretle yanıt verdi:
- Ne parası? Benim paradan maradan haberim yok. Neyden bahsettiğinizi anlamıyorum.
Tercüman tercüme etti:
- Neyden bahsettiğinizi anlamıyormuş.
Baba 38'lik tabancayı koltuk altından çekip sağır dilsizin beynine dayadı:
- Simdi sor bakalım, para nerede.
Tercüman işaretle sordu:
- Para nerede?
Sağır-dilsiz kan ter içinde işaretle yanıt verdi:
- Şehir merkezindeki parkta, büyük heykelin olduğu kapıdan girince soldan 3. ağacın
kovuğunda yüz bin dolar var.
- Ne dedi? dedi Baba.
Tercüman yanıtladı:
- Dedi ki, hala neyden bahsettiğinizi anlamıyormuş, ayrıca o tetiği çekmek de biraz
sıkarmış.
Mahkeme Salonu
Bir mahkeme salonu düsünün...Bir davada taniklik etmesi için kürsüye yasli bir teyzeyi çagirirlar.. Kadin yerine oturur ve davalinin avukati kadina yaklasir...
- Bayan Jones.. Beni taniyor musunuz?
Yasli teyze cevap verir:
- Ah evet Bay Williams sizi çocuklugunuzdan beri taniyorum..siz taa o zamanlar bile aileniz için tam bir bas belasiydiniz..sürekli yalan söylüyorsunuz, karinizi komsunuzla aldatiyorsunuz, en yakinim dediginiz insanlarin arkasindan konusuyorsunuz, 2 dolar fazla kazanmak için herkesi satarsiniz... Davalinin avukati basta olmak üzere bütün salon soke olur.. Adam ne yapacagini bilemez bir halde kadina tekrar sorar:
- Peki Bayan Williams,ya karsi tarafin avukatini taniyor musunuz?
Kadin yine cevaplar:
- Elbette taniyorum.. çocuklugunda ona dadilik yapmistim.. Tembel,ödlek ve alkolik adamin tekidir..etrafinda bir tek dostu yoktur ve herkes onun hala geceleri altina kaçirdigini söylüyor..
Yine herkes sokta.. bütün salonu bir ugultu kaplar..
Hakim kürsüye tak tak tak vurup herkesi susturur ve her iki tarafin avukatini da kürsüye cagirir..Ve ikisine de egilmelerini söylerek kulaklarina sunu fisildar...
- Eger bu kadina beni taniyip tanimadigini sorarsaniz ikinizi de harcarim.
Hızlı İnek
Adamın biri otomobiliyle şehirler arası yolda gidiyormuş yol kenarında bir köylünün otostop yaptığını görmüş, yanında bir inek olan köylü geçen araçlara durmaları için el ediyormuş. Durumu merak eden adam köylünün yanında durmuş;
-Hayırdır hemşerim,ne tarafa gideceksin?
-ilerdeki kasabaya kadar beyim,
-iyi ama bu inek ne olacak?
-o önemli değil beyim arka tampona bağlarız o gelir.
Bu duruma pek aklı yatmayan adam köylünün durumuna acıyarak onu arabaya almış. İneği ise köylünün dediği gibi arka tampona bağlamışlar. Araba yavaş yavaş ilerlemiş. Adamın hızlanmaya çekindiğini anlayan köylü;
-Sen yürü beyim o gelir. demiş
Bunun üzerine adam hızlanmaya başlamış. 20,30,40 bakmış inek gerçekten geliyor. Adam şaşırmış, 50, 60, 70 bakmış hala geliyor ve inekde hiçbir yorgunluk belirtisi yok. Artık şaşkınlığı iyice artmış ve sinirlenmeye de başlamış. Öyleya sonuçta bir inek ne kadar hızlı koşabilirki.
Derken adam iyice hızlanmış. Kilometre 120 yi gösteriyor. Dikiz aynasından ineğe bir
bakmış ve gülümseyerek köylüye dönüp;
-Senin inek yoruldu herhalde baksana dili dışarda.
-Ne tarafa çıkarmış dilini.
Buna dikkat etmeyen adam tekrar bakar ve sol tarafa der. Bunun üzerine köylü kendinden emin bir tavırla;
-O yorgunluktan değil, seni sollayacak da sinyal veriyor...
akıllı deve
adamın biri deve kirilamacıya gitmiş çölde uzun bir yol gidecekmiş.adama bu deve ne deyince gider ne deyince durur diye sorar,adam oh deyince gider,amin deyince durur der.adam yola koyulur.deveye iki kez oh oh derve deve koşmaya beşlar.bir uçurum kenarına geldiğinde ne söyleceğini unutur ve fatiha okumuya başlar duanın sonunda amin deyince deve durur .adam gönül rahatlığıyla oh be der gerisini hatırlamaz
cik cik
Bir papağanla muhabbet kuşunu aynı kafese koyup izlemeye başlamışlar.Üç gün sonra artık merak edip papağanı kafesten çıkarmış ve sormuşlar.''Papağan kardeş üç gündür muhabbet kuşuyla aynı kafeste vakit geçirdin.Nasıl geçti günleriniz?''Papağan anlatmaya başlamış''Ya sormayın üç gün boyunca başımı şişirdi'' cik cik cik''diye bende dayanamadım CİKTİM demiş.
NASRETTİN HOCA FIKRALARI
Geç Yiğidim
Hoca Akşehir’de bir akşam evine dönerken karşıdan iri yarı bir köpeğin geldiğini görür. İster ki köpek kaçsın veya kenara çekilsin ama hayvan üstüne üstüne gelmekte. Korkutmak için köpeğe hoşt der ama ne çare ki köpek cevap olarak kocaman dişlerini göstererek hırlar. Hoca bakar ki iş kötü, pabuç pahalı hemen kenara çekilir ve hafifçe eğilerek köpeğe döner:
- “Geç yiğidim geç!...”
Komadılar
Nasreddin Hoca bir gün at pazarına gider, bir beygir almak ister. Buna bir katır getirirler, beygirdir bunu al, derler. Hoca da bu katırdır, bilirim, dediği halde ısrar ederler. Hoca çaresiz kalıp katırı alır. Üzengi vurup üzerine bineyim derken, katır bir çifte atar. Hoca da:
- “Bilirim sen benim bildiğim eski katırsın, beni bana komadılar”
O Bizden Daha Kirli
Hoca bir gün göl kenarında karısıyla birlikte çamaşır yıkamaya gider. Tam işe başlayacakları sırada bir karga gelir ve sabunu kaptığı gibi havalanır. Karısı:
- “Yetiş efendi sabunu kuş kaptı” dediyse de Hoca kılını bile kıpırdatmaz.
- “Telaşlanma karıcığım baksana simsiyah olmuş zavallı, o bizden daha kirli, varsın temizlensin.”
Kurdun Kuyruğu
Nasreddin Hoca ve arkadaşı kurt avına gitmiş. Arkadaşı kurdun inine girmiş, Nasreddin Hoca da inin önünde bekliyormuş. O sırada kurt inine geri dönmüş. Nasreddin Hoca'da kurt içeri girerken kuyruğundan yakalamış. Kurt eşinmeye başlamış, ortalık toz duman içinde kalmış. Nasreddin Hoca'nın arkadaşının gözüne toz gitmiş. Onun bir şeyden haberi olmadığından içerden bağırmış.
- “Hoca efendi bu toz duman da neyin nesi? Nereden geliyor?” Diye sorunca, Hoca demiş ki:
- “Eğer kurdun kuyruğu koparsa, tozun nereden geldiğini anlarsın”
Göl Kuşları
Hoca, bir gün eşeğine binmiş, uzak bir yere gidiyormuş. Hava çok sıcak olduğundan eşek yorulmuş ve susamış. Bir göl görmüş ve eşeği sulamak ve dinlendirmek için göle doğru sürmüş, eşek de suyu görünce koşmaya başlamış ve nerdeyse hocayı düşürecekmiş. Göl kenarına gelince eşek göldeki kurbağalardan ürkmüş ve durmuş. Hocada düşmediği için sevinerek, eşekten iner ve cebinden çıkardığı bozukluk paraları göle atarak;
- “Aferin göl kuşları. Bu parayla helva alıp yeyin,” demiş.
3 yaşlı amca
: 3 tane yaşlı amca bigün oturuyurlarmış 1 tanesi demişki
- "ben artık merdiwenleri bile çıkamıyorum"
2.sidemişki
- "benim de kulaklarım duymuyo"
3.sü dedemişki
- "allaha şükür benim öyle bi derdim yok" demiş kulağını çekip masaya vurmuş sonrada kapıya dönüp "kimo" demiş
Adanalı
: Bir gün bursalı ibneyle adanalı ibne konuşuyorlarmış. adanalı anlatmaya başlamış.
- "Bizi önce döviler. Dağa götüriler. Dağda işlerini göriler. Sonra tekrar döviler. Orada bırakıp döniler." Bursalı anlatmaya başlamış.
- "Bizi önce arabaya alıyorlar. Sonra hamama götürüyorlar. Yıkanıp temizlendikten sonra otele götürüyorlar. İşlerini görüp bi miktarda para veriyorlar. Sonrada aldıkları yere tekrar bırakıyorlar."
Bunları duyan adanalı ibne :
- "Uyyyi bu imkanlar adanada olsa alayi ipne olirdiii."
ayı bu
Bir avcı, evine gelen misafirlerine eski bir ayı
postunu göstererek der ki: "Bu ayıyı Bolu ormanlarında
vurmuştum."
Misafirlerden biri, bu palavraya inanmayıp
sorar: "Nasıl olur? Bu kutup ayısıdır. Bolu'da
bulunmaz."
Avcı gülümseyerek cevap verir:
"Kardeşim ayı bu. Buranın kutup olmadığını, Bolu ormanları
olduğunu nereden bilsin?"
Başçavuş Albayı tutuklayacakmış
Albay, binbaşıya: -Yarın güneş tutulacak. Bu her zaman görülen bir şey değildir. Erleri talim elbiseleri ile talim meydanına getirin de olayı görsünler. Ben de orada bulunup kendilerine gerekli bilgiyi vereceğim. Şayet yağmur yağarsa, tabii bir şey göremeyiz. O zaman erleri, üstü kapalı talimgaha götürürsün. Binbaşı, yüzbaşıya: -Albayın emri ile yarın sabah saat dokuzda güneş tutulacak. Bu her zaman görülen bir olay değildir. Şayet hava kapalı olursa bir şey görülemeyecektir. Bu durumda tutulma, kapalı talimgahta gerekli talim elbisesiyle yapılacaktır. Yüzbaşı, teğmene: -Albayın emri ile yarın sabah dokuzda talim elbisesi ile güneş tutulmasının açılış merasimi yapılacaktır. Şayet yağmur yağarsa ki bu durum pek görülen bir olay değildir, Albay kapalı talimgahta gerekli bilgiyi verecektir. Teğmen, başçavuşa: -Yarın sabah dokuzda hava güzel olursa, talim kıyafeti ile albay tutulacak. Kapalı talimgahta yağmur yağarsa, alayın meydanında manevra yapılacak. Çünkü bu her zaman görülen bir olay değildir. Basçavuş, askere: -Yarın sabah saat dokuzda kapalı talimgahta Albayı tutacağız. Sabah hepiniz talim teçhizat ile hazır olun. Askerler kendi aralarında: -Yarın sabah bizim başçavus Albayı tutuklayacakmış.
Biyoloji Dersi
Biyoloji dersinden yapılacak sınav için sınıftaki herkez acayip çalışmış, notlar fotokopiler havada uçuşmuş. Daha sonra sınavın yapılacağı gün gitmişler bir de bakmışlar, ortada kağıt kalem yok sadece sıra sıra mikroskoplar.
Hocada başlarında bekliyorken demiş ki, "Bu mikroskaplarda lam`da bir böceğin bacağı var, sınavınız bacağından böceği tanımak"
Tabi hemen itirazlar ama fayda etmemiş, hoca dediği dedik. Öğrenciler mikroskopların başına geçmiş. Ama bir şey yapamıyorlar. En sonunda biri dayanamamış, kapıyı çarpıp çıkmış.
Hoca arkasından seslenmiş "Kimsin ulan sen, kapıyı çarpıp çıkıyorsun?"
Kapı hafifçe aralanmış ve bir bacak uzanmış" Tanısana hadi lan tanısana kim olduğumu"
Boş defter
: Temel oğlunun defterini kontrol etmek ister oğluna=
---Oğlum bana defterini getir. der.
Çocuk defterini getirir.Temel bakar ama bir şey göremez defterde.Oğluna sorar=
---oğlum defterinde hiç bir şey yok.der.oğlu der ki=
Baba öğretmenimiz tahtaya yazı yazıyor bende yazıyorum.Öğretmenimiz tahtayı siliyor ben de defteri siliyorum.demiş.
Yoksa fenerlimisin
: Karganın teki her gün akşam saatlerinde kilisenin çanına pisliyormuş.Kilisenin papazı hergün çanı temizlemekten bıkmış.Bir gün çanın yanına bir kase içinde rakı bırakmış.Karga gelmiş önce çana pislemiş sonrada rakı yı içip sızmış.Papaz rakıdan sızan karaga yı yakalayıp eline almış ve demişki;
- "ulan mubarek kuş,Hristiyan olsan çana pislemezsin, Müslüman olsan rakıyı içmezsin sen yoksa fenerlimisin" demiş.
Doktor
Çekici bir genç kadın, çok zayıf bir bebeği doktora kontrole götürür.Bebeğe bakan doktor :
-Bu çocuk iyi gıda almıyor, der ve kadana dönerek:
-Lütfen soyununuz, diye rica eder.
Soyunan kadının, göğüslerini iyice kontrol ettikten sonra doktor :
-Düşündüğüm gibi hanımefendi der, sizin hiç sütünüz yok.
Kadın :
-Tabi olmaz doktor bey, der.Ben çocuğun teyzesiyim